MURAT YAZICI
Şubat 2020
Bir Hukukçunun Petrol Hukukuna İlişkin Deneyimleri
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1970 yılında mezun olup, stajımı yaptığım merhum Avukat Erdoğan Yeşin’in yanında çalışmaya başladım. Erdoğan Bey ortağı Metin Ataç ile birlikte, temsil ettikleri yabancı müvekkillerinin o tarihte yeni gelişmekte olan işçi, işveren münasebetlerini, iş davalarını ve ağırlıklı olarak toplu iş sözleşmeleri görüşmelerinde ortaya çıkan ihtilaflar yoluyla iş hukukunu öğrenmeye başladım. Bu konuda beni yetiştirmeye çalışan şu anda ikisi de hayatta olmayan Erdoğan Yeşin ve Metin Ataç’dan öğrendiklerim bütün meslek hayatımda bana meşale olmuştur.
1973’de başladığım askerlik hizmetinin sona ermesi ile tekrar Erdoğan ve Metin Bey’in yanında ağırlıklı olarak iş hukuku konusunda çalışacağımı düşündüğüm sırada, Kızılay’da yürürken tesadüfen karşılaştığım Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyelerinden Sedat Kılıçcı, benim Ankara Koleji mezunu olduğumu ve okulda iyi bir öğrenci olduğumu teyid ettikten sonra, bana bir arkadaşının avukat aradığını, onunla görüşmek isteyip istemeyeceğimi sordu.
Hayat tesadüfler ile dolu, hangi sebeple “olur görüşeyim” dediğimi bilmiyorum. Erdoğan Bey ve Metin Bey o tarihte benim için hukuk konusundaki ikonlardı. Her neyse Sedat Hoca’mın söylediği gibi sayın Tankut Ağan’ı ziyarete gittim. Tankut Bey Shell’in arama ve üretim şirketinin hukuk müşaviri idi. Görüşmemiz sonunda bana iş teklif edince Erdoğan Bey’den müsaade istedim, benim yerime sevgili ve bilgili bir sınıf arkadaşımı Erdoğan Bey’e takdim edip (ki o arkadaşım yıllarca Erdoğan ve Metin Bey ile birlikte çalıştı) Shell’de Ankara’da Tankut Bey’in yanında avukat olarak çalışmaya başladım. Ankara’daki bu dönem ağırlıklı olarak iş hukuku ve birazcık da Petrol Kanunu öğrenmekle geçti.
Shell’de beni petrol hukukçusu yapan kişi Tuğrul Tosun’dur. O tarihlerde Shell’in Diyarbakır’daki arama ve üretiminin başına geçen Tuğrul Bey, bana petrol öğrenmek istiyorsan mutlaka “sharp end”i görmen lazım dedi ve ben Diyarbakır’a tayin oldum. Petrol hukuku eğitimi Diyarbakır’da başladı. Tuğrul Bey’in katkıları ile öncelikle servis sözleşmelerini öğrenmeye başladım.
Shell’e servis veren sondaj müteahhidi, sismik müteahhidi ile yapılan anlaşmaların müzakeresi dahil, bu sözleşmelerin yapılmasında görev aldım. Bu arada Petrol Kanunu çerçevesinde arama ruhsatı, işletme ruhsatı gerekliliklerini öğrendim. Erdoğan Bey’den öğrenmeye çalıştığım iş hukuku bilgim dolayısıyla Petrol İş Sendikası ile yapılan toplu iş sözleşmelerinde Shell’i temsilen görev aldım.
Türkiye’de petrol hukukunun temeli; vergi ve devlet hissesi (tax and royalty) prensibine dayanarak şirketlere imtiyaz verilmesidir. O tarihlerde ruhsat verilmesi, bu konuda görevlendirilmiş otorite olan Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’nce yerine getirilmekteydi (bugün Petrol İşleri Genel Müdürlüğü, Maden İşleri Genel Müdürlüğü ile birleştirilmiş tek bir Genel Müdürlük altında yürütülmektedir). Yer altında bulunan petrolün devlete ait olduğu, devletin bu petrolü çıkarma imtiyazını bir şirkete verirken milli menfaatleri de göz önünde bulundurma hakkı olduğu, milli menfaatlere aykırı olduğunu varsaydığı halde imtiyazı vermemek hakkına sahip olduğu Türkiye’deki sistemin temel taşlarıdır. Petrol Kanunu uyarınca şirketler arama ruhsatı almak için yaptıkları müracaatın kabul edilmesi ile, belirli süre o ruhsatta arama yapmak hakkı ve petrol keşfi halinde o petrolü üretmek için işletme ruhsatı almak hakkına sahip olurlar. Arama döneminde petrol bulunmaması halinde; yasada belirtilen ruhsat süresinin sona ermesi ile yapılan tüm masraflar, o şirketin zararı olarak şirkete bırakılır. Petrol keşfedilip satılması halinde ise; elde edilen gelirden masraflar düşüldükten sonra kurumlar vergisi ve “devlet hissesi” ödenir. Özetle, petrol keşfi ve üretimi için hiçbir masraf yapmayan devlete, devlet hissesi ve vergi kalır, elde edilen gelirin bakiyesi ise; şirketin kazancını oluşturur.
Sonraki yıllar, beni Shell’den ayrılıp Türkiye Petrolleri’nde çalışmaya savurdu. Türkiye Petrolleri’ndeki görevim sırasında iş hukuku bilgim toplu iş sözleşmelerinde Türkiye Petrolleri’ni temsil etmeme sebep oldu. Bu arada kurulan Yüksek Hakem Kurulunda, toplu iş sözleşmelerini yenilemek üzere ilk seçilen beş uzmandan biri olarak görev yaptım. Ama benim petrol tecrübemi arttıran Türkiye Petrolleri’nde üstlendiğim diğer görevler oldu. Birinci görev, daha sonraki yıllarda Türkiye Petrolleri Genel Müdür yardımcısı olan Bumin Gürses’in talebi üzerine Dodan’da keşfedilen karbon dioksitin, oradan toplanıp, Batı Raman sahasına taşınmasıyla Batı Raman’da keşfedilen ağır petrolün üretimini artırmak amacıyla kuyuya enjekte edilmesi için Williams Brothers ile gerekli tesislerin kurulmasına ilişkin sözleşmenin yapılması idi.
İkincisi Özer Altan’ın talebi üzerine Mersin Körfezinde Salen şirketi ile yapılan ortak operasyon (Joint Operating Agreement) sözleşmesiydi. Daha sonraki yıllarda onlarcasını yaptığım Ortak Operasyon Sözleşmeleri’nin birincisi Salen sözleşmesidir.
Türkiye Petrolleri’nde görev yaparken, Mersin Körfezi’nde sahip olduğu ruhsatta hem riski paylaşmak, hem denizlerde petrol aranması know-how’una sahip şirketler ile ortaklık kurarak onların tecrübelerinden yararlanmak üzere ruhsattaki haklarının bir kısmını başka şirkete devretmesine (farm out), devralan şirketin de o ruhsattaki hakları elde etmesi yanında, belirli sorumluluklar yüklenmesine (farm in) ilişkin anlaşmalar, aynı zamanda bu ortaklığın nasıl yürütüleceğine dair detayların saptandığı Ortak Operasyon Sözleşmesi’nde çalışma fırsatı buldum.
Ortak Operasyon Sözleşmeleri’nde taraflardan hangisinin operatör olarak petrol faaliyetlerini yürüteceği, Operatör olarak üstlendiği sorumluluklar ve hakları, Operatör olmayan ortaklar ile birlikte oluşturulan Operasyon Komitesi’nde hangi kararların nasıl alınacağı, masrafların nasıl paylaşılacağı, ödemelerin yapılmaması halinde diğer tarafların hakları ve diğer detaylar düzenlenir. Bu tür sözleşmeler için ABD’de kurulu Association for International Petroleum Negotiators (“AIPN”) adlı derneğin hazırladığı model anlaşma türleri kullanılır. Daha sonraki yıllarda ben de AIPN üyesi olarak AIPN tarafından hazırlanan model anlaşmalarda çalışan bir ekipte görev yapmak imkanını buldum. Büyük ve riskli projelerde, komplike ortaklık yapılarının kurulmasına yönelik olan bu sözleşmelerin işleyişi, daha sonra şirket ortakları arasındaki düzenlemelerden, büyük altyapı inşaat projelerindeki işbirliklerine kadar bir sürü anlaşmayı kurgularken, kazandığım bu deneyim benim için mihenk taşı olmuştur.
Daha sonraki yıllarda Türkiye Petrolleri Genel Müdürü olan Özer Altan ile birlikte, çeşitli şirketlerin Türkiye Petrolleri’nin sahip olduğu ruhsatlara farm in etmesi ile ilgili Ortak Operasyon Sözleşmeleri hazırlayıp müzakere ettim. 80’li yıllarda Petrol Kanunu değişikliği ile Kanada’dan Amerika Birleşik Devletleri’nden ve diğer ülkelerden gelen yeni yabancı yatırımcıların Türkiye’de yatırım yapmalarında, Özer Bey’e yardımcı olmaya çalıştım.
Takip eden yıllarda çalıştığım Exxon’da (Esso Exploration Turkey) Petrol Kanunu çerçevesinde bir ruhsatta sürelerin düzenlenmesi, mükellefiyetlerin yerine getirilmesi konusundaki çalışmaların yanında sismik ve sondaj müteahhitleri ile yapılan sözleşmeler, müteahhidin yapmakla yükümlü olduğu işler karşılığında yapılması gereken ödemeler, temerrüt durumlarının önemini kavrayıp, işleyişte görme fırsatım oldu.
Exxon’un 1989 yılında Türkiye’den ayrılmaya karar vermesi üzerine, petrol konusunda öğrendiğim bilgileri kullanmak üzere Yazıcı Hukuk Bürosu’nu kurdum. O tarihte Türkiye’de bu konuda çalışan avukat Yılmaz Öz’dü. Yılmaz Bey birçok petrol şirketine danışmanlık yapıyordu. Benim için piyasaya çıkmak çok akıllıca olmasa da şansımı denemek istemiştim.
İlk müvekkillim (öncesinde işverenim) olan Exxon’u temsilen Türkiye Petrolleri ile ortak bir kuyu delinmesi sözleşmesini yürütürken, BP’nin arama şirketinin temsilcisi olarak Karadeniz’de Türkiye Petrolleri ile jeofizik çalışma ve arama yapılmasını sağlamak üzere Ortak Operasyon Sözleşmesi’nde rol aldım.
SSCB ile Türkiye Cumhuriyeti arasında imzalanan ikili anlaşma ile Karadeniz ortay hat (median line) ile ikiye ayrılmış ve Türkiye’nin ilk münhasır ekonomik bölgesi (exclusivee conomic zone) tespit edilmiştir. Bu ikili anlaşma ile ortay hattın kuzeyindeki herşeyin (bizim değişimizle “hamsi ve petrolün”) SSCB’ye, güneyindeki hakların Türkiye’ye ait olacağı saptanmıştır. Türkiye bunun üzerine ortay hattın güneyindeki bölgeyi Türkiye Petrolleri’ne jeolojik istikşaf alanı olarak tahsis etmiştir. BP, Türkiye Petrolleri’nin ruhsatına farm in ederken imzaladığı Ortak Operasyon Sözleşmesi’nde, tüm masrafları kendisine ait olmak üzere hem belirli kilometre sismik yapmayı, hem de kuyu delmeyi üstlenmiş; petrol keşfi halinde petrolün Türkiye Petrolleri ile BP arasında belirli oranda paylaşılacağı ve her iki şirketin de kendi tabi oldukları yasa çerçevesinde vergi ve devlet hakkını ödeyecekleri saptanmıştır. Böylece Türk devleti sahip olduğu Türkiye Petrolleri vasıtasıyla bir yabancı şirketin tek başına sahip olduğu ruhsattan ödeyeceği vergi ve devlet hissesinden çok daha fazla pay alır hale gelmiştir.
1989 yılında Demir Perde’nin yıkılması sırasında, Türkiye’de Exxon, Texaco ve BP adına sözleşmelerin müzakere edilmesi ve yapılmasında görev alırken, aynı zamanda SSCB’den ayrılan Kazakistan, Türkmenistan ve Azerbaycan gibi devletlerde çeşitli şirketleri temsil ederek çalışmaya başladım. Denver Colorado’dan Chapparal Resources şirketini temsil ederek, Karakuduk sahasında Kazakistan’daki ilk dönemde yapılan petrol sözleşmelerinden birini müzakere etmek imkanına sahip oldum. Bu sözleşme bir tax and royalty anlaşması olup, Chapparal’in tüm masrafları üstlenip petrol satışından elde geliri Kazak ortağı ile paylaşması modeli üzerine kurulmuştu.
Chapparal’in yanında birçok Kanadalı ve Türk yatırımcıyı temsil ederek Kazakistan devlet petrol şirketi olan KazakMunay ile sözleşme görüşmelerinde bulundum. Bu vesile ile Kazak avukatların çalıştırıldığı şube kurarak, Kazak hukuku konusunda gerekli bilgilerin akışını sağladım.
Türkmenistan’daki çalışmalarım, Türkmen hükümetine, Arjantin Petrol Şirketi ile doğan ihtilaf dolayısıyla görüş bildirmekten, başka bir Amerikan sondaj şirketine hukuki yardım yapmaya kadar geniş bir çerçevede gelişti.
Azerbaycan’da Güntekin Köksal’a, sahip olduğu PetOil şirketinin Kemaladdin sahasında yaptığı sözleşmede hukuki yardım sağladık. Bu yardım, bu konularda ihtisas sahibi Ali Ak’ın da katkıları ile daha önce keşfedilmiş ve üretim yapılmış bir sahada, varolan üretimin arttırılması ve artan miktarın paylaşılması için yeni bir Rehabilitasyon ve Üretim Paylaşım Sözleşmesi (Rehabilitation and Production Sharing Agreement) müzakeresi şeklindeydi.
Üretim Paylaşım Anlaşması (“Production Sharing Agreement”) modeli de dünyada tax and royalty modeli gibi kullanılan başka bir modeldir. Üretim Paylaşım Anlaşmaları’nda devlet ile yapılan anlaşmada petrol aranması için gereken tüm yatırım, yatırımcı şirket tarafından üstlenilmektedir. Üretim Paylaşım Anlaşması’nda yapılacak yatırımın mahiyeti (atılacak sismik kilometresi, delinecek kuyu sayısı gibi) saptanmakta ve tüm masraflar şirket tarafından yapılmaktadır. Petrol keşfinin olmaması halinde masraflar şirket üzerinde kalmakta, petrol keşfi ve satışı olması halinde ise; toplam gelirden devlet hissesi çıkarılmakta, kalan miktardan belirli bir yüzde ayrılarak, yapılan masrafın geri ödenmesi sağlanmakta, bakiyesi ise Kar Petrolü olarak şirket ile devlet arasında paylaşılmaktadır.
Azerbaycan’daki Rehabilitasyon ve Üretim Paylaşım Sözleşmeleri’nde; zaten üretim yapan bir sahada, halihazır üretimin tamamı devlete ait olmakta, şirketin tüm masrafları üstlenerek yapacağı faaliyetler neticesi halihazırdaki üretimin üzerinde ürettiği ilave petrolden elde edeceği gelir, devlet ile şirket arasında paylaşılmaktadır.
Demir Perde’nin yıkılmasını takip eden yıllarda, o tarihe kadar dünyada inşaat sektörü dışında faaliyet göstermeyen Türk yatırımcıları ve müteahhitlerin diğer sektörlerde de dünyaya açılmaları aşamasında, kendilerini öncelikle Orta Asya ve diğer yurtdışı projelerinde temsil etmeye başlamıştık. Mesela, Azerbaycan’daki diğer Rehabilitasyon ve Üretim Paylaşım Sözleşme görüşmeleri ve özelleştirme konusundaki faaliyetlerimiz neticesi, Bakü’de kurduğumuz şubede çalışan Azeri avukatlarımız ile birlikte Bakü şehri elektrik dağıtım şirketinin (“Bakuelektrikşebeke”) özelleştirilmesindeki sözleşme yanında, şirketin takip eden dönemde yönetiminde ve sonrasında Azerbaycan devleti aleyhine ICSID’de açılan tahkim davasında Hüseyin Arabul’un ortağı olduğu Barmek ile çalıştık.
Bakuelektrikşebeke’nin özelleştirilmesi operasyon haklarının belirli bir süre için Operasyonel Hakların Devredilmesi (“Transfer of Operational Rights”) Sözleşmesidir. Buna göre, halihazır tüm mal varlığı (mülkiyet devlette kalmak kaydıyla operasyon için) yatırımcıya devredilmekte, yatırımcı taahhüt ettiği ilave yatırım ile mal varlığına (mülkiyet kendisine ait olmak üzere) ilave yapmakta ve transfer günü geldiğinde tekrar devlete işler vaziyette iade etmektedir. Azerbaycan’da yapılan bu sözleşmedeki kritik nokta tesisin teslim alınmasından sonra yapılan yatırım neticesi yeni demirbaşların devir gününde amortisman bedellerinin yatırımcıya ödenmesidir.
2000’li yıllarda Ortadoğu’daki gelişmeler neticesi Irak’ın kuzeyinde bulunan Kürdistan bölgesinde ilk Üretim Paylaşım Anlaşması’nın imzalanmasında rol oynamama Mehmet Sepil sebep olmuştur. Mehmet Sepil’in Mehmet Emin Karamehmet ile kurduğu Genel Energy’de ortaklık anlaşması, Kürdistan Bölgesi hükümeti ile imzalanan Üretim Paylaşım Anlaşması ve sonrasında imzalanan diğer anlaşmalarda rol aldım.
2001 yılında, Saddam’ın Irak’da iktidarda olduğu dönemde Irak devletinin hükümranlığı dışında kalan Kürdistan bölgesi, kendi yerel hükümetlerini kurmuş, kendi silahlı kuvvetleri, kendi eğitim sistemi, kendi parası ve kendi mahkemeleri olan, ancak dünyada hiçbir devletin tanımadığı özel bir durumda iken, İngiltere’de çeşitli barrister’lar ve uluslararası hukuk profesörleri ile görüşmelerin neticesinde ve Mehmet Sepil’in vizyonu ile yerel hükümet ile Üretim Paylaşım Sözleşmesi imzalandı. 2002 yılında ABD’nin Irak’ı işgal etmesi ve Saddam’ı devirmesinden önce sözleşme konusu Taq Taq sahasını devralınıp, ilk sondaj yapıldı.
Üretim Paylaşım Anlaşması, Genel Energy’nin belirli bir taahhüt (belirli sayıda kuyu delinmesi) üstlenip, herhangi bir gelir elde edilmesi halinde; yaptığı masrafı elde edilen gelirin belirli bir oranda geri alınması yoluyla tahsil etmesi; bakiyenin ise taraflar arasında paylaşılması esasına dayanan bir sözleşmedir. Bu Üretim Paylaşım Anlaşması gelir elde edilmemesi halinde, masrafların Genel Energy üzerinde kalması prensibine dayanmaktadır.
Genel Energy daha sonrasında Üretim Paylaşım Anlaşmasındaki haklarının bir kısmını başka bir şirkete farm out ederek belirli taahhütleri üstlenen ortağı ile Ortak Operasyon Sözleşmesi imzaladı. Bu Ortak Operasyon Sözleşmesinde alışılmışın dışında ortaklardan birinin Operatör olması yerine, iki ortağın ortaklaşa kurdukları kar amacı gütmeyen bir şirketin Operatör olması, düzenlenmiştir. Genel Energy’nin imzaladığı Üretim Paylaşım Sözleşmesinin hukuken ve siyaseten geçerli olup olmadığı tartışması, Irak’da yapılan referandum neticesinde kabul edilen Irak Anayasası’nda getirilen “grandfather clause” ile, imzalanan sözleşmenin geçerli ve bağlayıcı bir sözleşme olduğu kararı ile sonlanmıştır.
Anayasanın kabulü ile Kürdistan Bölgesi resmen tanındığı için Genel Energy bölgede diğer şirketler tarafından alınmış ruhsatlara ve Üretim Paylaşım Sözleşmelerine farm-in ederek değerini $2,0 milyara yükseltmiştir. 2011 yılında Londra borsasına kayıtlı ve hesaplarında $2,5 milyar tutarında nakit bulunan bir şirket ile birleşmiş ve Londra borsasında işlem gören $4,5 milyar değerinde bir şirket haline dönüşmüştür. Hem şirketlerin İngiliz hukuku çerçevesinde birleşmesinde, hem de daha sonra Genel Energy Yönetim Kurulunda aldığım görev dolayısıyla, petrol dünyasında o tarihe kadar bilmediğim petrol şirketlerinin yönetimi konusunda tecrübe edinme imkanını buldum.
Irak Devleti, Kürdistan Bölgesi dışında bulunan petrol sahalarının işletilmesi için yabancı büyük petrol şirketleri ile Teknik Servis Sözleşmeleri (“Technical Services Agreement”) imzaladı. Ben şahsen bu sözleşmelerin yapımında yer almamış olmama rağmen, bu sözleşmeleri çeşitli hukuki mütalaalarımızda kullanmak üzere incelemek imkanını buldum. Teknik Servis Sözleşmesi, bir imtiyaz sözleşmesi olmayıp şirketin masrafları kendisine ait olmak üzere üreteceği her varil petrol başına, belirli fiks bir tutarın servis ücreti olarak ödenmesi esasına dayanır. Bu tür anlaşmalar Irak’tan başka İran’da da uygulanmaktadır.
1990’lı yıllarda Kazakistan, Azerbaycan ve Türkmenistan’da 2000’li yıllarda Kürdistan Bölgesinde yaptığım petrol konusundaki çalışmalarla eş zamanlı olarak, bugün Yazıcı Avukatlık Ortaklığı’nın ortağı olan Bilge Müftüoğlu, Elif Karagözoğlu ve Nihal Berker Atlı ile birlikte Türkiye’de hem petrol hem de petrol dışındaki diğer enerji projelerinde, altyapı inşaat, finansman ve ihtilafların tahkim yoluyla çözümü gibi alanlarda çalışmalarımızı devam ettirdik.
Yazıcı Avukatlık Ortaklığı olarak bu çalışmalarımız genel hatları ile; rafineri özelleştirme aşamasında aday şirkete; gerçekleşmemiş olsa dahi boğazların by-pass edilmesi için Karadeniz ile Ege’yi Trakya üzerinden, Karadeniz ile Akdeniz’i Anadolu üzerinden bağlayacak boru hatları projelerinde şirketlere; doğalgaz ithalat sözleşmelerinde ithalatçı şirkete; hem karada hem denizde hem petrol hem doğalgaz ithalat (veya transit) boru hattı inşaatlarında müteahhit şirketlere; doğal gaz ithalatlarında sözleşmelerden doğan ihtilaflarda ithalatçı şirketlere; Türkiye’de yapılacak doğalgaz depolama projelerinde ihalelere teklif veren şirketlere; Türkiye’de arama faaliyetinde bulunmak üzere yatırım yapan petrol şirketlerine kuruluşları, ruhsat almaları, yaptıkları petrol faaliyetleri ile ilgili sözleşmelerinde; Güney Amerika’da petrol anlaşmasına farm in edip sonrasında haklarını başka bir yatırımcıya devreden şirkete; Afrika’da denizdeki arama ruhsatı için hükümet ile yapılan Üretim Paylaşım Sözleşmesi ve şu aşamada farm out edip Ortak Operasyon Sözleşmesi müzakerelerinde; ABD’de shale oil (kaya petrolü) aranması için yatırım yapan şirkete; hukuki danışmanlık hizmetleri verilmesi olarak özetlenebilir.
Yukarıdaki paragrafta özetlemeye çalıştığım faaliyetlerin arkasındaki hukuki hizmetlerin – birçoğu ile hukuki münasebetimiz halen devam ettiğinden – detaylarına girmeyeceğim ancak, Türkiye’de 2000’li yılların başında piyasa faaliyetlerinin ayrıştırılması, düzenleyici kurul olan EPDK’nın kurulması, Doğal Gaz Piyasası Kanunu, Petrol Piyasası Kanunu hazırlıklarında, ikincil mevzuatın yapılmasında sektörün temsilini sağlayabilmek amacıyla Petrol Platformu Derneği’nin kurucuları arasında yer alıp sektör adına hükümet yetkilileri ile görüşmelerde bulundum.
Meslek hayatımda petrol arama ve üretimi konusunda (benim “to be an oil and gas lawyer in a country where there is no oil and gas” diye tanımladığım) edindiğim tecrübelerimi paylaştığım ve aktardığım Yazıcı Avukatlık Ortaklığı olarak, hem Türkiye’de hem yurt dışında yapılan boru hatları dahil her türlü enerji tesislerinin inşaatı, dolayısıyla alt yapı inşaat sözleşmelerinde ihtisaslaşmamızı, bunun doğal sonucu olarak finansman sözleşmelerinde bilgi birikimimizi ve sözleşmelerden doğan ihtilaflardan dolayı uluslararası tahkim konusunda ihtisas sahibi olmamızı ve 30 yıllık bir geçmişe dayanan uluslararası alanda da tanınır bir hukuk firması olmamızı sağladı.
Benim 1974 yılında Ankara’da bir tesadüfle başlayan petrolle tanışma hikayem, petrol hukukunun sözleşme birikimi ve uluslararası perspektifini, ardından gelen dönemde bölgemizdeki Orta Asya’ya açılımı, Türkiye’nin liberalizasyonu, Irak’taki değişiklikler gibi gelişmeler ile birleştirerek çalışma hayatımı farklı bir eksene oturtmama, bu süreçte edindiğim değerler üzerine Yazıcı Avukatlık Ortaklığı’nı inşa etmemize fırsat verdi. Şimdi geçmişe bakınca petrolsüz bir ülkede petrol hukukçusu olmam ne büyük şans olmuş diyorum.