Şirketin İşletme Konusu  ve Kurumsal Sosyal Sorumluluk Faaliyetlerinin Bağdaşıp Bağdaşmadığı, Şirket Yöneticilerinin Sorumluluğu ve İptale Tabi Bağış ve İvazsız Tasarruflar Yönünden Konunun Değerlendirilmesi

  1. Giriş

Ticaret şirketlerinin amacı kazanç elde edilmesi, şirket karının artırılması ve dolayısıyla şirket ortaklarının ekonomik menfaatlerinin tatmin edilmesidir. Türk Borçlar Kanunu (“TBK”) m. 620’de “Adi ortaklık sözleşmesi, iki ya da daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir.” şeklinde yer alan şirket tanımında geçen “ortak amaç” ifadesi de bu hususa işaret etmektedir. Şirket amacının ne olduğu, kollektif ve komandit şirketlerde “bir ticari işletmenin işletilmesi” olarak Türk Ticaret Kanunu’nda (“TTK”) açıkça belirtildiğinden esas sözleşmeye yazılmasına gerek olmaksızın kanun hükmü gereği herkesin malumudur. Sermaye şirketleri olan anonim ve limited şirketlerde ise ortak amaç, şirket sözleşmesinde yer alan işletme konusu[1] ile somutlaşmakta ve ticaret unvanı vasıtasıyla şirketle ilişkiye geçen üçüncü kişilere ilk elden iletilmektedir. Önceden, şirketin hak ve fiil ehliyetinin şirketin işletme konusuyla sınırlı olduğu dönemde, bir anlam ifade eden bu durum ultra vires ilkesinin pek çok ülkede kaldırılmasıyla [2] anlamını önemli ölçüde yitirmiştir [3]. Türkiye gibi şirketin hak ve fiil ehliyetinin işletme konusuyla sınırlı olmadığının kabul edildiği pek çok ülkede, şirket kurucuları esas sözleşmede işletme konusuna jenerik olarak yer vermektedir [4]. Çünkü şirketin faaliyet alanı, hak sahibi olabileceği ve borç altına girebileceği işlemler artık yalnızca işletme konusu ile sınırlı değildir.

Kanunda yapılan bu değişiklik sayesinde şirket yöneticileri işletme konusu ile bağlı kalmaksızın üçüncü kişilerle hukuki işlemler yapabilmektedir. Ticaret şirketlerinin birbirleri lehine rehin vermesi hali buna bir örnektir. Nitekim Türk Medeni Kanunu (“TMK”) m. 48’de yer alan istisna saklı kalmak kaydıyla ultra vires ilkesinin kaldırılmasından yola çıkılarak şirket esas sözleşmesinde “üçüncü kişiler lehine rehin verilebilir.” Kaydı bulunmasa dahi şirketin başka bir şirket lehine rehin hakkı tesis edebileceği; anonim şirketler için TTK m. 371/2 hükmü saklı kalmak kaydıyla, rehin verme işlemi şirketin işletme konusu dışında kalsa dahi şirketi bağlayacağı belirtilmiştir[5]. Rehin gibi ekonomik sonucu bulunan bu hukuki işlemlerin yanında, işletme konusu dışında yapılabilen işlemlere hiç kuşkusuz yardım faaliyetleri ile bağışlar, çevrenin korunması yahut iklim değişikliğinin önüne geçilmesi gibi toplum menfaatine alınan ancak şirkete ekonomik yük getirme ihtimali de bulunan kararlar da dahildir. Şirketin hak ve fiil ehliyetinin önündeki sınırlar kaldırılmış olmasına karşın, işletme konusuna dahil olmayan işlemlerden dolayı uğranılan zararlar, anonim şirketler için TTK m. 553 ve limited şirketlere ilişkin TTK m. 664’te yer alan atıf hükmü gereği şirket yöneticilerinin sorumluluğunu doğurabilmektedir. Ayrıca söz konusu işlemler İcra ve İflas Kanunu uyarınca iptale tabi olabileceği iddia edilebilecektir. Bu bağlamda akla gelen soru şudur: Acaba şirket yöneticileri toplumsal faydaya katkı sağlamak adına şirketin ekonomik menfaatlerini feda edebilecek kararlar alabilir mi? Başka bir anlatımla, şirketlerin kurumsal sosyal sorumluluğa ilişkin faaliyetleri şirketin “kar amacı güden bir tüzel kişi” olması ile bağdaşmakta mıdır ve bunun şirket yöneticileri ve 3. kişiler yönünden olumsuz sonucu olabilecek midir?

  1. Şirket Faaliyetlerinde Kurumsal Sosyal Sorumluluk Amacı

Şirketin yalnızca ortaklarının çıkarlarına hizmet ettiği varsayımı, şirketi toplumdan soyutlayan eskimiş bir bakış açısının ürünü olup; bu görüş günümüzde terk edilmiştir. Şirket, toplumun içinde yaşayan ve sermaye, maddi kaynak, işgücü gibi kendi sürekliliğini temin için gereksindiklerini toplumdan karşılayan bir oluşumdur. Bu sebeple şirketin toplumun ihtiyaçlarından ve ahlaki değerlerinden bağımsız olduğunun söylenmesi artık mümkün değildir. Şirket yöneticilerinin şirkete ilişkin karar alırken yalnızca pay sahiplerinin çıkarına odaklanmak yerine pay sahiplerini de içine alacak şekilde tüm çıkar gruplarının ve nihayetinde toplumun çıkarına yönelik çalışmasının şirketin geleceği üzerindeki olumlu etkilerine dönük pek çok de veri mevcuttur[6]. Çalışanların yönetim organında temsili, şirketin çevre ve toplum çıkarı odaklı politikalar geliştirmesi fikri, zaman içerisinde “kurumsal yönetimin” bir adım ötesine geçilerek kurumsal sosyal sorumluluk kavramının ön plana çıkmasına neden olmuştur. Kurumsal sosyal sorumluluk bir şirketin kendi amacını gerçekleştirirken etik değerlere sadık kaldığı, şirket yöneticilerinin karar alma sürecinde ekonomik etkilerin yanında sosyal etkileri ve tüm çıkar gruplarının menfaatlerini dikkate aldığı ve şirket kaynaklarının ekonomik getirinin yanında toplumun sorunlarını çözmek veya toplumu geliştirmek amacıyla da kullanıldığı uygulamalar olarak tanımlanabilir [7]. Kurumsal sosyal sorumluluğun temeli, ticaret şirketlerinin ortak amacı olan “kar elde etme” hedefini bertaraf etmeden uzun vadeli, sağlıklı ve sürdürülebilir bir ticari faaliyet yürütmektir [8].

Kurumsal sosyal sorumluluk bugün Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Teşkilatı ve Dünya Bankası’nın gündeminde olan; şirket performansının ve yatırım yapılabilirlik değerlendirilmesinde uluslararası kriter haline gelmiş bir kavramdır. Diğer bir anlatımla, kurumsal sosyal sorumluluk projeleri yarattığı olumlu imaj sonucu şirkete yatırımcı çekmenin yanında potansiyel müşterilerin de dikkatini şirkete yöneltebilen bir pazarlama unsuru [9] haline de gelmiştir. Kurumsal sosyal sorumluluğa ilişkin projeler, yöneticilere dönük bir takdir duygusu yarattığından çalışanların motivasyonunu güçlendirmektedir. Bu anlamda her ne kadar yarattığı maliyet yükü ve şirket içinde oluşturduğu ek istihdam ihtiyacı kurumsal sosyal sorumluluğun olumsuz yönleri olsa da elde edilen toplumsal menfaatin yanında şirket için çıkar grupları nezdinde yaratılan olumlu halka ilişkiler mesajı ve itibar; şirketin sürdürülebilirliğinin sağlanması ve uzun vadeli gelecek planları açısından katlanılabilir bir bedel olarak görülmektedir [10].

Diğer taraftan kurumsal sosyal sorumluluk amacıyla şirket bütçesinden yapılan harcamalar için vergi avantajlarının sağlanması da kurumsal sosyal sorumluluğa olumlu bakışın en bariz örneklerinden biridir. Ülkemizde Kurumlar Vergisi ve Gelir Vergisi Kanununda yer alan düzenlemeler ile şirketler bağış ve yardımları vergi matrahından indirim hakkına sahip olabilmektedir. Eğitim, sağlık ve din tesislerine yapılan bağış ve yardımlar, kültür ve turizm amaçlı bağış ve yardımlar,  yardım kampanyalarına ilişkin bağış ve yardımlar, Türkiye Kızılay Derneği ile Yeşilay Cemiyetine yapılan bağış ve yardımlar başlıca vergi matrahından indirilebilecek yardım ve bağışlar olarak düzenlenmiştir. İndirim yapılabilecek bağış ve yardımların esas olarak düzenlendiği Kurumlar Vergisi Kanunun 10. maddesinin gerekçesi incelendiğinde yasa koyucunun toplumsal menfaate katkı sağlamak amacı ile bağış ve yardımlara yönelik vergisel avantajı getirmeyi amaçladığı görülmektedir.

  1. Sorumluluk Hukuku ve Tasarrufun İptali Yönünden

Şirketin yalnızca ortaklarının çıkarlarına hizmet ettiği varsayımı görüşünün terk edilmiş olması, şirketler tarafından toplumsal faydaya katkı sağlayacak politikaların ön planda tutulması ve yasal düzenlemelerle bu hususun devletler tarafından destekleniyor olsa da uygulamada bu kapsamda yapılacak harcamalar nedeniyle sorun yaşanması ihtimali söz konusu olabilecektir.

  1. Kurumsal Sosyal Sorumluluk Çerçevesinde Yöneticilerin Sorumluluğu

    Türk Hukuku açısından kurumsal sosyal sorumluluğa ilişkin kararların şirketin işletme konusu kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği ve yöneticilerin bu doğrultuda almış olduğu kararlar sebebiyle şirket ortakları veya alacaklıları tarafından sorumluluk davası açılıp açılamayacağı konusunda açık bir hüküm yoktur. Ancak şirket yönetimine ve yöneticilerin yükümlülüklerine ilişkin yasal düzenlemelerde yöneticilere pay sahibinin karını en yükseğe taşıması yükümlülüğü öngörülmemesi, yöneticilerin çıkar gruplarının menfaatini de gözetir şekilde karar alması hususunda açık veya örtülü bir takdir hakkının bulunduğunu göstermektedir [11]. Nitekim Sermaye Piyasası Kurulu tarafından belirlenen ve Türk şirketleri için uyma yükümlülüğü bulunmayan tavsiye niteliğindeki Kurumsal Yönetim İlkeleri m. 3.2.1 ‘de “Başta şirket çalışanları olmak üzere menfaat sahiplerinin şirket yönetimine katılımını destekleyici modeller şirket faaliyetlerini aksatmayacak şekilde geliştirilir. Şirket tarafından benimsenen söz konusu modeller şirketin iç düzenlemelerinde veya esas sözleşmesinde yer alır.” Kurumsal Yönetim İlkeleri [12] m. 3.5.2 uyarınca “Şirket, sosyal sorumluluklarına karşı duyarlı olur; çevreye, tüketiciye, kamu sağlığına ilişkin düzenlemeler ile etik kurallara uyar. Şirket, uluslararası geçerliliğe sahip insan haklarına destek olur ve saygı gösterir. İrtikap ve rüşvet de dahil olmak üzere yolsuzluğun her türlüsüyle mücadele eder.” Aynı düzenlemede şirket faaliyetlerine ilişkin kurumsal sosyal sorumluluk faaliyetleri hakkında bilgiye yönetim kurulunun yıllık faaliyet raporunda yer vermesi hususu da düzenlenmiştir [13]. Diğer yandan anonim şirketler için TTK m. 522’de yer verilen ve esas sözleşmeye konulacak bir hükümle şirket yöneticileri, çalışanları ve işçileri için yardım kuruluşları kurulması veya bunların sürdürülebilmesi amacıyla veya bu amacı taşıyan kamu tüzel kişilerine verilmek üzere yedek akçe ayrılabileceğine ilişkin düzenleme ile TTK m. 523/3’te yer alan esas sözleşmede hüküm bulunmasa bile genel kurulun alacağı bir kararla yardım ve hayır amacına hizmet etmek üzere bilanço karından yedek akçe ayrılabileceğine ilişkin düzenlemeler; Türk Ticaret Kanunu’nun ve bağlı mevzuatın şirket bütçesinden bu amaçla yapılan harcamaları öngördüğünü ve bu hususu desteklediğini ortaya koymaktadır. Türk Ticaret Kanunu’nda yer alan bu düzenleme ile yalnızca yönetim kurulu vasıtasıyla değil genel kurul kararı ile de bu tür harcamalar yapılabileceğinden, yönetim kurulunun en azından yedek akçeler[14]çerçevesinde alınan kararların, üyelerin sorumluluğunu doğurmayacağı söylenebilir. Yine Sermaye Piyasası Kanunu m.  19/5’te yer alan “Halka açık ortaklıklar tarafından bağış yapılabilmesi veya pay sahibi dışındaki kişilere kârdan pay dağıtılabilmesi için esas sözleşmede hüküm bulunması şarttır. Yapılacak bağışın sınırı halka açık ortaklık genel kurulunca belirlenir. Kurul, bağış tutarına üst sınır getirmeye yetkilidir. Ortaklıkların ilgili mali yıl içinde yapmış olduğu bağışlar, dağıtılabilir kâr matrahına eklenir.”Düzenlemesi uyarınca genel kurul tarafından yapılacak bağışlar için bir üst sınır belirlendiyse, bu sınır dahilinde alınan kararların da yaptırım sonucu doğurmayacağı belirtilmelidir [15].

  2. İcra ve İflas Kanunu Açısından

    Yine söz konusu harcamaların özellikle İcra ve İflas Kanununun (“İİK”) 278 maddesi uyarınca iptal edilebilir tasarruflar olup olmadığı da tartışma konusu olabilecektir. İlgili maddede, maddede belirtilen şartların mevcut olması halinde her türlü bağışlamalar ve ivazsız tasarrufların ya da bağışlama gibi kabul edilen tasarrufların batıl olduğu düzenlenmiştir. Bu durumda kurumsal sosyal sorumluluk bilinci yüksek olan şirketlerin, daha sonra borcunu ödemekte acz içine düştüğü durumlarda, bu bilinçle yaptığı bağış ya da ivazsız tasarrufların iptali sonucunu doğurabilecektir.  Böyle bir durum alacaklının şahsi menfaati ile toplumsal menfaat arasında bir çatışmaya neden olabilecektir. Yine bu halde İİK m. 278 uyarınca bağışı ya da ivazsız olarak menfaati elde eden ve toplumsal menfaat için çalışan kişi ya da kuruluşları elde ettikleri menfaati geri vermek zorunda bırakabilecek hatta bu kişi ve kurumları İİK uyarınca elde ettikleri menfaat ya da bu menfaat değeri kadar alacaklıya karşı doğrudan sorumlu konuma getirebilecektir. Her ne kadar İİK m. 283’de yer alan “kendisine bağış yapılan iyi niyetli ise yalnız dava zamanında elinde bulunan miktarı geri vermeye mecburdur.” şeklindeki hükmün 3. Kişi konumunda olan kişi ya da kuruluşlar yönünden kısmen koruyucu bir kalkan olabileceği düşünülse de özellikle para bağışı gibi durumlarda misli eşyanın devredildiği durumlarda İİK m. 283’ün iyiniyetli 3. kişi lehine uygulanmasında sorunlarla karşılaşılabilecektir. Yine kurumsal sosyal sorumluluk bilinci ile tasarrufta bulunan şirketin ilişki içinde olduğu kişi ya da kurum ilgili yasa gereği malları haczedilemeyen bir durumda ise yine ilgili hükmün uygulanmasında sorun yaşanabilecektir. Kurumsal sosyal sorumluluk anlayışı çerçevesinde şirketler tarafından yapılan tasarrufların iptali konusunda İİK’nın 278. maddesinin dar yorumlanması, yöneticilerin sorumluluğu ile ilgili olarak yukarıda açıklandığı gibi şirketlerin bu konuda tasarruf edebilecekleri tutarın ya da mal varlığı değerinin en azından şirketler için ayrılabilecek yedek akçeler [16] oranında serbest olabileceği ve bu tasarrufların iptale tabi kılınmaması gerekeceği düşünülebilir [17]. Bu çözüm ya da bulunacak benzer bir çözümün İİK m. 278’in lafzı ile örtüşmesinin pek mümkün olmadığı açıktır. Dolayısıyla bu konudaki sorun yasa değişikliği ile ya da Yargıtay’ın ilgili maddenin uygulanış konusunda geliştireceği içtihatlarla çözülebilecektir.

  1. Sonuç

Şirketlerin yalnızca ortakların değil, toplumsal menfaatin arttırılmasına yönelik faaliyetlerde bulunması şirketlerin faaliyet konuları kapsamında ön planda tutmaya başladıkları konular arasında yer almaktadır. Şirketler tarafından farklı saiklerle bu çalışmalar yapılabilecek olup, bu faaliyetler kapsamında yapılan işlemlere yönelik yukarıda iki tanesine değinilen sorun dışında farklı hukuki sorunlarla karşılaşılabilecektir.  Bu sorunların ilgili mevzuatta bulunan hükümlerin yorumlanması yolu ya da mevzuat değişikliği ile aşılması söz konusu olabilecektir.  Karşılaşılacak her bir sorunun kendi somut şartları çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği de göz önünde bulundurulmalıdır.

Aralık 2021

 

KAYNAKÇA                        

ADIGÜZEL Burak, “Anonim Şirketlerde Bağış ve Yöneticilerin Sorumluluğu”, Terazi Hukuk Dergisi 2019

ARKAN Sabih, Ticari İşletme Hukuku, 2018

ELBER BÖRÜ Deniz/  GÜNGÖRMEZ Dilek, “Kurumsal Sosyal Sorumluluk Alanında Üst Düzey Yöneticilerin Kişisel Değerlerinin Rolü”, İktisadi İdari ve Siyasal Araştırmalar Dergisi 2020,

ELHAGUE Einer, “Sacrificing Corporate Profits in the Public Interest”, NYU Law Review 2005, Vol. 80, N. 3

ENGİN Elif/  EKER AKGÖZ Burcu, “Sürdürülebilir Kalkınma ve Kurumsal Sürdürülebilirlik Çerçevesinde Kurumsal Sosyal Sorumluluk Kavramının Değerlendirilmesi”, Selçuk İletişim Dergisi

FISH Jill E./  SOLOMON Steven D., “Should Corporations have a Purpose?”, UPenn Law School ILE Research Paper

PULAŞLI Hasan, Kurumsal Sosyal Sorumluluk Bağlamında Uluslararası İnsan Hakları ve Çevre Standartlarının Çok Uluslu Şirketlerin Merkez Yönetim Organının Hukuki Sorumluluğuna Etkisi, BATİDER 2020,

YAYLALI Mustafa, “Kurumsal Sosyal Sorumluluk Kuralları ve Şirketlerin Sürdürülebilirliği”, GSI Articletter 2016

[1] Şirketin işletme konusu kurucular veya pay sahipleri tarafından serbestçe belirlenebilir. Serbestçe işletme konusu seçiminin sınırı, hukuka ve ahlaka uygun bir faaliyet konusunun seçilmesi zorunluluğudur. Bkz. TTK 125 ve TBK m. 27.

[2] Bkz. TTK m. 125/2: Ticaret şirketleri, Türk Medenî Kanununun 48 inci maddesi çerçevesinde bütün haklardan yararlanabilir ve borçları üstlenebilirler. Bu husustaki kanuni istisnalar saklıdır.

[3] Fisch, Jill E./Solomon, Steven D.: “Should Corporations have a Purpose?”, UPenn Law School ILE Research Paper N. 20-22, s. 101-148, s. 104,105 (https://scholarship.law.upenn.edu/faculty_scholarship/2163/ -çevrimiçi 17.09.2020).

[4] Fisch/Solomon, s. 105

[5] Arkan, Sabih: “Ticari İşletme Hukuku”, BTHAE Yayınları, 2018, s. 53

[6] Pulaşlı, Hasan: “Kurumsal Sosyal Sorumluluk Bağlamında Uluslararası İnsan Hakları ve Çevre Standartlarının Çok Uluslu Şirketlerin Merkez Yönetim Organının Hukuki Sorumluluğuna Etkisi”, BATİDER 2020, C.36, S.4, s. 7 vd.

[7] Kurumsal sosyal sorumluluk kavramına ilişkin tanımlar için bkz. Engin, Elif/Eker Akgöz, Burcu: “Sürdürülebilir Kalkınma ve Kurumsal Sürdürülebilirlik Çerçevesinde Kurumsal Sosyal Sorumluluk Kavramının Değerlendirilmesi”, Selçuk İletişim Dergisi, S.8, C. 1, s. 90 vd.

[8] Yaylalı, Mustafa: “Kurumsal Sosyal Sorumluluk Kuralları ve Şirketlerin Sürdürülebilirliği”, GSI Articletter 2016, s. 122.

[9] Elber Börü, Deniz/Güngörmez, Dilek: “Kurumsal Sosyal Sorumluluk Alanında Üst Düzey Yöneticilerin Kişisel Değerlerinin Rolü”,İktisadi İdari ve Siyasal Araştırmalar Dergisi 2020, 5 (11), s. 89 vd.

[10] Elber Börü, Deniz/Güngörmez, Dilek, s. 89.

[11] Elhague, Einer: “Sacrificing Corporate Profits in the Public Interest”, NYU Law Review 2005, Vol. 80, N. 3, s. 733-869, s. 738(https://www.nyulawreview.org/wp-content/uploads/2018/08/NYULawReview-80-3-Elhauge.pdf -çevrimiçi 16.09.2020)

[12] Sermaye Piyasası Kurulu tarafından belirlenen kurumsal yönetim ilkeleri için bkz. https://www.spk.gov.tr/Sayfa/Dosya/66 -çevrimiçi 12.02.2022.

[13] Bkz. Kurumsal Yönetim İlkeleri m. 2.3.

[14] TTK m. 521 uyarınca kanuni yedek akçelerin dışında esas sözleşmeye konulan hükümlerle isteğe bağlı yedek akçeler ayrılması mümkündür. Bu yedek akçelerin harcanması açısından kanuni yedeklerin aksine bir kısıtlama mevcut olmayıp, esas sözleşmede belirtilen özgülenme amacına uygun şekilde harcanabilirler.

[15] Ayrıca bkz. Adıgüzel, Burak: “Anonim Şirketlerde Bağış ve Yöneticilerin Sorumluluğu”, Terazi Hukuk Dergisi 2019, C. 14, S. 151, s. 58 vd.

[16] TTK m. 521 uyarınca kanuni yedek akçelerin dışında esas sözleşmeye konulan hükümlerle isteğe bağlı yedek akçeler ayrılması mümkündür. Bu yedek akçelerin harcanması açısından kanuni yedeklerin aksine bir kısıtlama mevcut olmayıp, esas sözleşmede belirtilen özgülenme amacına uygun şekilde harcanabilirler.

[17] TBK m. 19 uyarınca muvazaalı ya da açıkça iptali tabi işlemlerin bu sınırlamaya konu olmayacağında kuşku bulunmamaktadır.

İlgili Kişiler

Bu makale, makalenin yazım tarihi itibarıyla yürürlükte olan mevzuat dikkate alınarak Yazıcı Avukatlık Ortaklığı tarafından hazırlanmıştır. Her bir olaydaki maddi vakalar ve olay özellikleri ile bunların uygulama ve sonuçları farklı olacağından, bu makale yalnızca bilgilendirme amaçlı olarak hazırlanmış olup, bir hukuki görüş veya öneri teşkil etmez ve bu şekilde yorumlanamaz.